owl city:rastgele bulunan güzel müzik

selam,
twilight serisi seveniyiz malum öylesine yeni çıkan müzikleri dinlemek isterken twilight yazdığımda vanilla twilight ismi ilgimi çekti owl city adlı gruba aitti kendileri de myspace sayesinde ünlenenlerden,daha çok elektronik müzik olarak da adlandırılabilir,bende sizle bir kaç videosunu paylaşmak istedim.iyi seyirler ve de dinlemeler...

Fireflies - Owl City from Kyle Puls on Vimeo.

bu da başka bi şarkı dinleyicisi tarafından oluşturulmuş..

-Türünü sadece kitaplarda ve filmlerde gördüğümüz adamlar adına-"new moon"


selam,
hafta sonu nasıl geçti bilemedim.tarih 20 kasım'ı gösterdi ama ben inatla gitmedim o gün ve ertesi gün 4 gözle beklediğim "new moon" a.dedim ki hafta içi geç bi saat olsun liseliler koşup gelmesin,filmde bıdır bıdır konuşup beni delirtmesin.
ve gün olarak bugünü seçmiştim forum bornova afm izmir'de en gidilesi sinemalardan olduğu için 18:50 seansına en arkanın en ortası koltuğuna iki kişilik yerimizi ayırttım.gel gör ki izmir trafiği bazı ağgedeşlere sorun çıkarınca ne kadar arayıp rica etsem de biletimi sattılar.benim surat asıldı tabii,istediğim birşey tam olmayınca hep moralim bozulur çünkü,ben plan yapıyorsam harfi harfine uymadığı zaman nedense çıldırıyorum en arkanın en köşedeki ikinci koltuğumuza kendimizi attık Allah'tan filmi 4 gözle bekliyordum ve şükür ki oturduğumuz yerden de kötü izlenmiyordu yine de gözüm benim istediğim koltuklara gitmedi değil,seni affetmicem afm :Pbu arada ilk filmde yer alan aaaahhh edward naraları,teenage muhabbetleri olmadan izlemekte ayrı keyifti,her ne kadar etraf liseli kaynasa da...

ilk filme göre ben aşırı beğendim en azından bi akıcılıkla sürdürmüşler bu sefer,bu arada bir şeyi daha farkettim ki ben bu filmle jacob'cı oldum :) ilk filmde beni rahatsız eden şey meğerse kendisi süper endam-ı arz olsa da robert pattinson ın oyunculuğu beni edward'dan koparıyor.tamam adam yakışıklı,bakışlar iyi ama birşeyler eksik geldi...nasıl başardılarsa taylor lautner de film de bayağ bir uzun gösterilmiş,bazı sahnelerde perspektif yaratılarak başarılmış ama takdire şayan bir başarı kaslara da süper makyaj yapmışlar :P
sonuç olarak kitapta nerdeyse yüzde 10 olan edward burda bayağ kullanılmış ve filme biraz daha ilgi çekici hal getirmiş,yönetmen değişikliği de kesinlikle işe yaramış...

2 saat on dk reklam ile 2 saat 40 dk olan film benim için su gibi geçti,doğal ortam görmeye gelen bazı ağgedeşler için ise son derece uzun geldi,anlayacağınız kitaba ilgisi yoksa arkadaşınızın sıkılması muhtemel.yanımdaki çocuğun filmin sonu karşısında "üçüncü kitabı da alıcam anlaşıldı" demesi ise böyle erkeklerde varmış demekki dedirtecek kadar sevindirdi,türleri tükenmemiş yani :)ama kitapları geç okuması da bir eksi puan tabii :)new moon için geri sayım bitmişken sıra eclipse'ye geldi,haydi gözümüz hayırlı olsun...

bu arada youtube'da gezinirken şu video'u buldum ve bayağ bi güldüm...yeni moda edward ısırığı :))

Before Sunrise-Before Sunset


geçenlerde yine canım sıkkındı her zaman ki gibi...ben de böyle zamanlarda en sevdiğim filmleri tekrar tekrar seyrederim,neden bilmem ama görmediğim ayrıntıları görmek hep hoşuma gitmiştir.benim favori  film ikilemesinden before sunset'i izledim ilk önce bu sefer.aklıma birden niye daha önce bu filmlerden blog'umda bahsetmediğim konusu aklıma geldi ve işte karşınızdayım :)

ilk olarak bu film hakkında erkekleri uyarmalıyım bu film gerçekten sadece diyaloglardan oluşmaktadır yani muhtemelen canınız sıkılacaktır onun için sizlere önermiyorum bu güzel filmi.siz gidin vurdulu kırdılı filmler seyredin,sonra sevgililerinizi-eşlerinizi sallamayın ne gerek var,nasılsa onlar sizin için herşeyi düşünür,süprizleri onlar size yapar,hatta sizin için düşünür bile :)

before sunrise 1995 yapımı senaryosu Richard Linklater&Kim Krizan tarafından oluşturulmuş ve Richard Linklater tarafından yönetilmiş.2004 yapımı devam filmi before sunset'de ise yazar kadrosuna iki filmin de başrol oyuncuları ethan hawke ve julie delpy de katılmış.

ilk film de amerikalı jesse(ethan hawke) madrid'de okuyan kız arkadaşını görmeye gider fakat artık kız arkadaşının onu istemediğini anlar ve bulduğu ilk ucuz uçuşun viyana'da olması nedeni ile tren ile viyanaya seyahat etmektedir,fransız celine(julie delphy) ise budapeşte'deki büyükannesini ziyaretten dönmektedir.
ve herşey trendeki çiftin kavgası ile başlar...


bu filmi izlediğim de hep kaderin bir gün de bana böyle güzel rastlantılar getirmesini dilemişimdir.gerçi celine her ne kadar jesse'ye bilerek karşı koltuğuna oturduğunu söylese de...bazen kendi kaderimizi kendimiz yazıyoruz kısmı da buraya ait sanırım.trende başlayan konuşma sonucu birbirlerinden etkilendikleri belli olan çift jesse'nin tren'den inerken içine dert olup celine'e trenden inip bir gün boyunca viyanayı gezmeyi ve zaman geçirmeyi teklif etmesiyle bütün bir gün viyana'da tam anlamıyla dürüstlüğe dayanan ve çok eğlenceli bir sohbete dönüşür.



beni en çok bu film de etkileyen şeyler diyalogların dikkat çekici şekilde akıcı olması ve özellikle içeriği,filmin müziği ve de şehrin güzelliği olmuştur hep.filmin ana teması bence masumca olmayan şeylerin,masumlukla anlatılabilmesi.

dediğim gibi bu sefer izlemeye before sunset'den başladım böyle yapınca 9 sene de insanların birçok değişimine de şahit oldum.julie delphy ilk filmde jesse'nin dediği gibi gerçekten de "botticelli'nin meleği"kadar hala güzeldi,ama canlandırdığı celine ilk filmde jesse'nin devamlı yaptıklarını,söylediklerini mantıksal sözlerle çürüttüğü,hayallerine artık eskisi kadar güvenen,güzellikleri gören celine değildi.aşkları,yaşadıkları artık onu jesse gibi gerçekçi yapmıştı.ne ilk filmin sonu ne de ikinci filmden çok fazla bahsetmek istemiyorum eğer izlemek isterseniz diye.dediğim gibi uzun diyaloglarla dolu bir film bu tavsiyem gerçekten zaman ayırabileceğiniz bir günde seyretmeniz ve diyalogları takip etmeniz,emin olun sizden birşeyler götürmeyecek aksine yeni şeyler ekliyecektir :)
iyi seyirler












bu da benim fikir oluşturması açısından bulduğum bir mini klip,filmin en güzel kısımları ve de şarkısından oluşan...

© the missing moments
Maira Gall