yeni yılımız kutlu olsun :)

bir yıl daha geldi,geçti...bu yıldan da bir şey anlamadım,hayatıma tek giren farklılık evlenmem oldu.ama ben hep işim olsun odaklı yaşayan biri olduğum için midir bilmem boş yaşamışım hissi var içimde...umarım bu sene ben dahil herkes için en başta sağlıklı mutlu,huzurlu,sevdiklerimizle birlikte,çok daha canlı,severek yaptığımız işlerin peşinde koşturmalı,koşturmanın yanında sporu da eklemeli,yukarısı ile irtibatı koparmadığımız bir yıl olsun...mayaların takvimi de niye bu  yıl bitti bakalım,görelim kötü bir şey çıkmasın ama...



avon mega impact gel eyeliner

selam,

uzun süredir makyaj malzemesi yorumu yazmıyordum malum işsizlik birşeyler alamıyorum ki çok bedbahtım sayın okuyucu :)

neyse nihayet kozmetik iştahımı bu kalem ile bir sürelikte olsa kapattım.pixiwoo kardeşler son videolarında bol bol kullanıyorlar bknz. zaten bende bu videolarda görüp hayran oldum kendisine.20'li yaşlarımın sonunda eyeliner'ı keşfettim ve ben neden kullanmıyormuşum dedim,bu kalem de diğer bir çok kalemden daha siyah olması ile eyeliner aşkımı kalem boyutuna çekti.
gerçi bazen eyeliner'ı kullanmak daha kolay gelmiyor değil.ama eyeliner'ı göz içine kullanamıyorken bu kalemi kullanabilek güzel hem de bayağ kalıcı olduğunu belirtmeliyim.

bende bulunan tüm siyah türevi kalem ve linerlar bunlar ben genelde göz üstünde siyahı tercih ettiğim için çok fazla çeşide sahip olduğum söylenemez.göz altında siyahı çok nadir kullanırım çünkü beni çok sert gösterdiğine inanıyorum,renkliler daha yumuşak bir görüntü oluşturuyor bende.eğer siz alt göz kapağınızda siyah kullanıyorsanız bu kalemi mutlaka deneyin derim.

burda da gördüğünüz gibi kendilerini biraz zorladım en iyi kalıcılık emily ve avon'dan geldi.ama emily avon kadar siyah değil bunu da bilginize sunarım.

bir sonraki kozmetik yazımda görüşmek ve o günün çabuk gelmesi dileğiyle:)

Alaca-fenalık-izlemeyenlere okuması tavsiye edilmez:)

selam,


nihayet uzun aradan sonra sinemaya gitme fırsatı buldum.yine sabırsızlıkla beklediğim alacakaranlık serisinin şafak vakti,1.bölümünü izledim.kitabı o kadar çok sevmiştim ki filmleri hep o kadar güzel olur diyerek bekledim,bekledim de her seferinde heyecanım dibe vurdu.ama bu son film iyice boşuna gidiyormuşum hissi verdi.diyeceksiniz ki durdun durdun son filmde mi aklın başına geldi ama ne yapacaksınız merak işte her seferinde beni sinemaya taşıyor:)

bu sefer sırf o güzel düğünü ve de balayı bölümleri için daha da meraklandım.düğün görsel olarak kesinlikle büyüleyiciydi.hem rüyasında gördüğü gelinlik hem de carolina herrera gelinliği çok güzeldi.ancak carolina herrera olan gelinlik ne kadar sade ise o kadar da hoştu.hatta alfredo angelo markası gelinliğin benzerini satışa da sundu.gerçeği kadar olmasa da ulaşılamaz bir gelinlik değil.tabii bu gelinliği giymek için kristen kadar da zayıf olmak gerek bu kaçınılmaz bir gerçek...tabii bir de saçları çok güzeldi,hep hayalini kurduğum topuz modeli ülkem kuaförlerine fotoğrafını göstersem alakasız 100 model çıkarıp o modeli tutturamayacağı türden :)


filmde nelerin beni hayalkırıklığına uğrattığına gelecek olursak artık her bölümde cullen ailesinin kafasındaki o gerçekten uzak görüntü yaratan peruklar beni çok sıktı.ya o görüntüde adam seçin ya da zorlama yapmayın sanki bu oyunculardan daha yetenekli oyuncular yok mudur?!tabii ki vardır.robert pattinson çok mu iyi yansıtıyor ya da kristen stewart çok mu gerçekçi oynuyor ki diğerlerini saymıyorum.zaten konunun gerçek hayatla ilgisi yok bari görsellikten dem vursunlar.edward'ın her bölümde giderek saç boyasının farklılaşması ve en sonunda bu bebiş gibi bir tipe bürünmesi ayrı komedi.bir de dolunay sahnesi
var ki beni benden aldı bu kadar mı sahte olur ya!bakmak bile istemedim.bella'nın vampir olduğunda güzelleşmesi de bronz renkli farıyla bütünleşince o noktada koptum sanırım:)
bir de film ile ilgili şunu söyleyebilirim;önemli konular her ne kadar filmde işlense de kitap ikiye ayrılmasına rağmen sanki çok yer atlanmış gibi hissettim.
işte böyle...bakalım filmin ikinci kısmı beni daha ne kadar ilgili hale getirir ya da daha ne kadar soğutur.onu da sabırsızlıkla bekleyelim bakalım...

açlık oyunları

selam,




yine uzun süreli kayıplardayım bu aralar hiçbir şey yapasım gelmiyor,film seyrediyorum,dizi seyrediyorum ama yazmaya da değer birşey bulamıyorum...

şu aralar beni tek etkileyen şey de açlık oyunları serisi.serinin 3. kitabı olan alaycı kuş'un sonlarına geliyorum.mart'da ilk kitabın filmi vizyona giricek fragmanını seyrettikçe daha da ilgim artıyor,merakla bekliyorum.bir yandan 2 gün sonra'da beraking dawn'ın ilk bölümü vizyona giricek onu merak ediyorum nedense yine hayal kırıklığı yaşatır diye de fazla ümit de etmiyorum:)

açlık oyunlarına tekrar dönücek olursam da hd fragmanı gösterimde ben de sizlerle onu paylaşayım dedim.

kitap bitince inşallah tüm yorumlarımı yazacağım.

görüşmek üzere:)

friends with benefits-arkadaştan öte

selam,
dün uzuuuun aradan sonra sinema yüzü gördüm.tabii ki seçimim romantik komedi oldu.ee insan gerçek hayatta göremediklerini görmek istiyor azizim beyaz perde,meyaz perde insanı etkilemiyor mu ?buna da şükür:)
gelgelelim filme.bol oranda sevişme görüntüleri ve esprileri üzerine kurulu zaten +15 yapmışlar gerçi bizim bebeler sanki bunlardan kötülerini izlemiyorlar mı ki:)

mila kunis aynı benim gibi romantik komedileri izleyip izleyip onlardaki gibi bir adam yok mu diye sızlanan bir saftorik'i canlandırıyor.sonra bakıyor yok sadece vücudu dinleyeyim ruhu kim takar diyerek justin'le birbirlerine sadece cinsel olacak ötesi yok diyorlar.sonra tabii ki olay her romantik komedi de olduğu gibi duygusallığa kayıyor.beni filmde en çok heyecanladıran şey flash mob sahneleri oldu.

sinemada mutlaka izleyin diyemem bence evde dvd si alınıp erkek izoleli bir günde seyredilmesi gereken bir film,benim gibi yanınızda of kötü,of  sıkıcı diyecek birilerini bulundurmayınız :)

sonbahar ojeleri

selam!

havalar soğumaya başladı ve ben yazdan hiçbir şey anlamadan sonbahar geldi bile...yazdan birşey anlamadım çünkü benim için yaz=deniz.denize sadece balayında 3 gün girebildim bir de hava sıcak değildi hiç anlayamadım.böyle bir durumda da ha şimdi ha yarın derken deniz yüzü göremedim.ben sıcak günlerin insanıyken kış gelmesi çok sıkıcı.bulutlu gri günler soğuktan titremeler hiç benlik değil.kışın gelmesini benim için tek sevindiren noktası çeşit çeşit fularlar takmak bir de boğazlı kazakları he bir de paltonun altında pijaman bile olsa çaktırmadan markete gidebilmesi :)

neyse konuya döneyim...geçen gün watson'da gezerken gözüm yeni oje renklerine takıldım.flor mar danbu 3 renge görür görmez vuruldum.3'üde çok ayrı renkler biliyorum ama ben böyle çeşit bir insanım:)





427  gri ağırlıklı ancak içinde kahverengi ve mor'da barındıran bir renk.ben böyle renkleri daha çok seviyorum nedense günışığında griye yakın dururken hafif karanlıkta morumsu durması tam benlik!

432 de koyu mor arayışında olan benim için biçilmiş kaftan oldu.böyle morlara sedefli yansımaları yakıştırıyorum ben mat olması hoşuma gitmiyor.

246  uzun zamandır nude tonlu bir oje arıyordum ki sanırım aradığımı buldum.sanırım diyorum çnkü daha deneme fırsatım oldu.

eminim sizde farketmişsinizdir.artık yeni bir renk oje çıktığı zaman bütün firmalarda aynı rengi yapıyorlar.ben mutlaka flor mar olanı arıyorum çünkü kıvamını tek sevdiğim oje markası bu.reklam gibi olucak ama pastel'in kıvamı hiç benlik değil.

bu ojelerden de fotoğraflayabildiğim sadece şimdilik 427 var diğerleri de yakında eklenir:)



tırnal ve el bakımsızlığını lütfen yok sayınız :)

yeni maskara deneyimlerim hep fiyasko!

selam,



 ben büyük bi lash architect hayranıyım özellikle midnight black olanının.bi ara indirime girdiğinde hadi volume million'ı deneyeyim dedim.benim kirpikler yere bakan,olmayan cinstendir yani benim diyen maskara işe yaramaz genelde.bu nedenledir ki hep zorlanırım bu aşamada.düğünümde de takma kirpik kullandığımda vay be dedim kirpikli olsam fena olmazmış:))
neyse konuya döneyim...volume million tam bir hayal kırıklığıydı.tamam ayırıyor,yapıştırmıyor ama gelgelelim kirpiklerim hala belli olmuyor kardeşim!
maskaranın yarısı gelmişti ki yine bir indirimde yaklaşık 1 buçuk ay önce l'oreal'in lash architect 4d 'yi görünce işte bu dedim,lash architect yenilenmiş almalıyım diyerek hemen gittim kasaya.genelde saftirik ben makyajlı gezdiğim için maskaraları da hiç denemeden alırım.aldım eve geldim açtım baktım ki çok kuru bu bozuk herhalde diyip ertesi gün aldığım yere gittim.bi baktım ki hepsi öyle satıcı da bunun özelliği bu yoğun bu falan dedi.bende aldım maskarayı evin yolunu tuttum tabii.
volume  million bittiği için şimdi kullanmaya başladım ki l'oreal maskaralardan soğutmaya başladı beni nerdeyse.kupkuru bir maskara bu çok yoğun kirpikleri kalın gösterip  belli edicez diye biraz fazla abartmışlar hatta.zigzag yapıyorum yok tek tek sürüyorum yok bütün kirpikleri birbirine yapışıyor yahu!sinir oldum nasılsa yapısı kuru bir an önce bitsin yoksa ben çıldıracağım!
var mı bir öneriniz:)

düzeltme 24.09.2011 :
 4d'yi kullanmaya elim mi alıştı nedir daha bir hoşuma gitmeye başladı siz de bir şans verin :)

i'm back again!!!

selam,

uzun zamandır internetimin olmayışı bir de bunalım hallerim nedeni ile ara verdiğim blog hayatıma geri dönmüş bulunmaktayım.işte evlendik mevlendik(doğru mu yaptık bilmiyorum ev işleriyle başım dertte) dere tepe düz gittik döndük dolaştık yine geldik buralara.bu arada ne yaptın ne ettin derseniz koskoca bir hiç!

bu arada da sadece 2 ürün denedim yeni piyasaya çıkan.bunlardan biri l'oreal'in yeni köpük boyası 6 numarası,diğeri de watsons da satışa sunulan live clean adlı kanada kökenli şampuan.
nasıl bunlar derseniz;şampuan öyle nemlendiren saça süper gelen bir şampuan değil benim gibi üstünde ki argan yağı yazısına bakıpta aldanmayın ben bu türde yani içinde sülfat olmayan şampuan türünde bir de down under naturals'ın nude serisini kullanmıştım onun fiyatı bu şampuandan daha uyun ve bu şampuandan daha iyi onu tavsiye ederim.



 
 
 
 
 


gelgelelim yeni favorim l'oreal boyaya.Allah'ım bunca sene ben saçlarımı boyarken boşuna mı  kırdım döktüm bunca sene boşuna mı kollarımı boynumu hem yordum hem mahvettim,hem de bir türlü istediğim renk tutmayan boyalara...
bir boya bu kadar mı kolay hazırlanır,uygulanır artık tamamen vazeçilmezimdir umarım satıştan kaldırmak gibi bir şey yapmazlar.yoksa yıkılırım.sırtımın ortasına gelen saçlarımı boyamak için en azından 1 buçuk saatim gidiyordu yok orası yedi mi ?yok boya yetti mi?japonyada ki köpük boyaları diğer bloglarda gördükçe üzülürdüm.boyama sürem on beş dk sürdü sürmedi.saçımın her yerine süper rahat boyadım ve renkte istediğim gibi oldu,kutunun üstündeki renkten daha koyu tabii ki ama kızılımsı yansıma olmadı hiç,küllü boyalar gibi yeşilde olmadı.ve en güzel yanı tek kutu boya benim bütün saçlarıma yetti de arttı bile!tamam çok gür saçlarım yok ama uzunlar.onun için kısa saçlıysanız boyanın yarısını ve oksidanın yarısını başka kaba ayırın derim ben.
 
işte böyle,kısa sürede yeniden görüşmek üzere:)

çıldırmak üzereyim!

ya herkesin böyle midir?evlenmeye az kala gelinliğe karar veremiyorum ve bu beni çıldırtıyor,hele bir de herkes bir kere giyilecek içine sinsin demez mi?!
yahu ben kararsız teraziyim,birine bakıyorum bu ii diğerine bakıyorum bu da iyi.ilk önce sade olsun diyorum sonra ay çok mu sade oldu deli olucam ya...keşke binlerce okuyucum olsaydı aralarında da tasarımcılar sana bu gider deselerdi de ben de kabul edip rahatlasaydım.hiçbir şey de bu kadar zorlanmadım ben seçerken ya.
renk tamam beyaz istiyorum artık bembeyaz da yapmıyorlarmış gerçi çok cart duruyor diyorlar tamam dedim beyaza yakın renk olsun kırık beyaz dediler tamam dedim.dantel aplikeli gelinliklere bayılıyorum ama onlarda çok mu sade ne diyorum.izmirdeki bütün gelinlikçileri gezdim beğendiklerim hep pahalı çıktı yani bütçeye göre çıkmadı diyelim,miss defne de beğendim mesela 2200 tl dediler o da uymadı.diğerlerine bakıyorsun basit geliyor.
sonra üstün sposa ya gittim orda dikilecek gelinlik.üstüne karar verdim kalp şeklinde dekolte,tek omuz olsun dedim çekiştirmek istemiyorumama tek omzu nasıl olsun diye de düşünüyorum bu sefer.ama en çok düşündüğüm yer de etek kısmı kat kat mı olsun düz mü?buruşukları hiçbir zaman sevmedim.
youtube'da it's judy time'ın gelinlik denemelerine bakarken bir modelini çok sevdim ve etek için onu örnek gösterdim.
bakalım siz ne diyeceksiniz?n'olur okuduğunuz da akıl verin bana :)burdaki etek de parlak organze kullanılmış ama ben mat organze istiyorum.üst şeklide buna benzeyecek ama biraz daha farklı.yardımlarınızı bekliyorum:)

breaking dawn trailer yayında

düğün sahnesi için meraktayım,nedense:)


düşene gerçekten gülünüyor yahu :)-lindsey wixson

bu hatunun dudakları hep kocaman gelmiştir bana malum moda dünyası da sever böyle ilginç tipleri.ama konu ne onun boyu posu ne de dudakları.3 ayrı podyumda düşeni görmüşsünüzdür de tek podyum da üç düşüş zor bulunur.ben çok eğlendim umarım başıma hiiiç gelmez.

iki film birden 3:the roommate-no strings attached ve blake lively'nin yeni saçı

sanırım yeni yazı serim hep böyle olacak:)tek tek yazmaktansa bi taşla iki kuş daha iyi oluyor.bir de izlediğim filmlerde ne öyle sanatsal açıklama yapılacak filmler olmadığı ne de ben sanatsal açıklamalar yapacak biri olmadığım için uzun uzun yazılar gerektirmiyor.neyse sıkmadan hemen konuya gireyim:)

the roommate tabii ki leighton meester ile dikkatimi çekti.çünkü kendisini hep cici kız rollerinde gördüğüm için(lütfen blair cici mi? gibi sorularla gelmeyiniz) ruh hastası bir rolde izlemenin nasıl olacağı düşüncesi kafamı sardı.ben gerçekten başarılı buldum bakışları oynadığı karakterin psikopatlığını gerçekten ortaya koyuyordu.ancak bence tek eksisi fazla çıt kırıldım edası ile psikopat olmadı.yani erkeklerle bile kapışıyorda yahu bu kızın eti ne budu ne demekten kendimi alamadım.isterse dünyanın en iyi dövüşçüsü olsun bunlar bünye meselesi bence:)filmi araştırmadan seyrettiğim için sonlara doğru the vampire diaries'de oynayan nina dobrev'i sadece haliyle görmek şaşırttı beni hatta tanıyamadım desem yalan olmaz.yani bu kadar lafın üstüne izlemeli miyim derseniz eksik olsa da olur diyebilirim.

diğer film ise şimdi sıcağı sıcağına izlemeyi tamamladığım no strings attached;isminden de anladığınız üzere bağlılık sorunu yaşayan emma ile çocukluktan beri bir şekilde hayatı kesişen adam'ın sonunda tatlıya bağlanan aşk hayatları hakkında.ilk defa bir aşk filmi gerçekçi geldi bana.genelde roller tam tersi olur ama bu sefer kızın bağlanmak istememesi bence filmin artısı.bu arada ashton kutcher 'ı artık sadece aşk filmlerinde göreceğiz sanırım.benim için sakıncası da yok salaş ama hoş duran giyim tarzını saçma saçlarını ve de uzun boylu olmasını seviyorum.hatta uzun boylu adam kısa boylu kız aşkları beyazperde de çok şirin duruyorda diyebilirim.izleyince bazen kısa olaydım demiyorum desem yalan olur,tamam öyle çok da uzun değilim ama...natalie portman'dan hiç bahsetmedin derseniz kendisine ne denebilir ki iyi oyuncu,akıllı hatun,ve de süper güzel bir yüz;lanet olsun :)bu filmi izleyiniz derim.

bu arada alakasız olacak ama blake lively de saçları kızıl yapmış bilmem gördünüz mü yazıyı güzel bir yüz ve bence yakışmayan kötü bir saç rengi ile bitireyim bari bence 2 haftaya kalmaz eskisine döner
 eğer bir film projesi için değilse :)


iki film birden 2:date night-burried

selam,

yine çok ara verdim sanırım.evlilik meseleleri ile uğraşıyorum ama gerçekten uğraşıyorum hayatımın en sıkıcı dönemlerinden birindeyim sanırım güya mutlu mesut kelebekler uçuşan bi dönem olması gerekirken benim için hiç ummadığım bir düzlemde devam ediyor.evlenmeyi düşünenlere ipucu veriyorum 1.erkekseniz lütfen ev eşyalarına karışmayın(eğer iç mimar,dekoratör falan değilseniz tabii),bayansanız zengin ve eşya seçimine karışmayacak birini bulun :) 2.hemen evlenme fikrinden vazgeçin bekarlığın gerçekten sultanlık olduğuna bir kez daha inandım.ee nie evleniyorsun o zaman derseniz de demeyin işte :))

gelgelelim izlediğim filmlere ilki date night.steve carell ve tina fey'in başrollerini paylaştığı komedi olması gereken iyi yatırım yapılan ancak hiç de komik olmayan bir film.ben sadece 1 sahnesinde güldüm.eğer amerika'da yaşayanlar gerçekten bu filmlere gülüyorsa kültür farklılığının ne denli film seçiminde etkili olması gerektiğini anlamış bulunuyorum.steve carell 'a tam 7.sezon neticesinde alışmışken bu film yine düşündürmedi dersem yalan olur :)tina fey 'i ilk defa izledim.steve carell'ın dişi modu diyebilirim kendisine.ikiside sanki yüzlerindeki her uzuva botoks yapılmışcasına mimiksiz rol kesiyorlar.sevmedim anlayacağınız.

ikinci izlediğim filmse üniversite arkadaşım'ın facebook iletisini görüp hemen izlemeye karar verdiğim ve gecemi kabusa çeviren bir filmdi.kabus derken yanlış anlaşılmasın film inanılmaz iyiydi.ama insanın stünde bıraktığı o kötü hissetme durumu kabustu.burried ryan reynolds'un yuncusu olduğu bir film.bütün film boyunca ryan reynold'ı izliyorsunuz ancak ben bir dk bile atlatmadım filmi.hem de tek bir mekan da geçmesine rağmen.filmi izlediğim de bu olaylar gerçekten böyleyse lanet olsun dedim.filmi farkettiyseniz anlatmıyorum çünkü izlemenizi istiyorum.mutlaka ama mutlaka izleyin.sizi bir iki gün kötü moda sokabilir eğer vurdumduymaz değilseniz:)

bu aralar yazılarım azalabilir caanım okuyucularım ancak aklım hep blog'da bunu böyle bilin fırsat buldukça burdayım :)

blogger aleminde 2.ci yılımın ilk yazısı-the office

selam,

dün blog'umun ikinci yılıydı genelde blog aleminde hediye verilerek kutlanılır yok işte beni takip edin blog'unuzda benden bahsedin bi de yorum attırıverin size neler vericem neler :) ancak bu kriz ortamında benden böle şeler çıkamıyacağı için hiiiç sesimi çıkarmadım varsın okuyucum az olsun :)he bu arada yapanları eleştiriyor değilim müsait olsam benden de çıkardı bu fikirler.hediyem yok ama siz bahsedebilirsiniz blog'unuzda benden :))

bildiğiniz üzere bi süre kapatıldı bloglarımız,sesimizi çıkarmasak şu an da açılmazdı kesin.yaşasın bloggerlar!kapatılan süre de aslında yazmayı düşündüm ama elim gitmedi nedense.bu süre de film ve dizi izlemeye devam ettim.bu aralarda uzun süredir merak ettiğim the office 'e başladım şu an 6.sezondayım.

ilk başlarda nasıl sıkıldığımı anlatamam.beni tek diziye bağlayan jim-pam ikilisi arasında olanlardı.steve carell'ın komedi anlayışının bi kez daha bana göre olmadığını anladım ilk olarak evan almighty daha sonra get smart'da farketmiştim the office daha mı farklı olur diyerek başladım ama nerdeyse tamamen aynı mimikler aynı türde bakışlar.ilk 3 sezon o espri tarzına alışmaya çalışıyorsunuz.eğer modern family 'i beğendiyseniz bu diziyi de yüzde doksan beğenirsiniz ben ikisini de öylesine seyrediyorum açıkçası.ama the office de en azından romantizm var :)

dizide jim'e baktıkça ah etmeyen yoktur herhalde.hay bin Jim neden benim karşıma çıkmaz bölesi:)dizi deki diğer izlenicek karakterler kesinlikle stanley ve dwight.stanley'in mimiklerine bayılıyorum.

blog kapalıyken 2 tane de film seyrettim ilki "leap year" ı seyrettim.çooook zevkli bir filmdi.film için seyretmeseniz bile mutlaka irlanda'nın muazzam manzarasını seyreylemek için seyredin derim filmi.


ikinci izlediğim film ise "the invention of lying",filmin konusu ilginç ama sunum ve oyuncuların bu sunum çerçevesinde ki rol yapmalara beni pek sarmadı.atlaya atlaya izledim filmi ama yine de sonunda şükür dedim.
Ricky Gervais'i hep emmy lerde seyreder merak ederdim bu filme yönelmemde bu nedenledir.bu arada kendisi the office'in yaratıcılarından.hatta ingiltere versiyonunda kendisi rol aldı.

işte böyledir okuyucular.bloglar açıldığına göre başlasın yazılar tekrar!

bloguma dokunma!!!






sizde destek olun!!!

bu sene izlediğim en iyi film-the king's speech


dün akşam gözlerimi bu ekrandan ayrımadan "king's of speech" i izledim.Türkçe adı ile "zoraki kral".ne muhteşem bir filmdi.bu sene hep filmlerde sıkıldığım için saniyeleri atlatarak film izleyen ben bu film de elimi klavyeye yakınlaştırmadım bile.nasıl bir oyunculuktur,nasıl güzel bir cast seçimidir...normalde sadece baş rol ve yardımcı oyuncuları ile konuşulan film tabusu bende bu film ile bitmiştir.çünkü en ufak rolde oynayan insanın bile önemini bu film ile anladım.

Colin Firth'ün kabiliyetinin,kişiyi canlandırmasının,bakışlarındaki gerçekliğin inanılmaz derece de etkileyici olduğunu gördüğümde mark darcy rolü ile hafızamda  belirmesi artık sona ermiştir,artık kral 6.george 'tur kendisi.zaten bafta ödülleri de bunu destekleyerek en iyi erkek oyuncu olarak kendisini seçti.

bu filmde colin firth kadar öne çıkan diğer isimse kesinlikle bana göre geoffrey rush oldu.karşılıklı sahneleri inanılmaz gerçekçiydi.beni şaşırtan diğer bir isimse sadece "harry potter" ve "alice harikalar diyarında" filmlerinde rol alan helena bonham carter'ın başarısıydı.çılgın hatun gerektiğinde böyle bir portre de sergileyebiliyormuş dedirtti bana!bu iki değerli oyuncu da bafta' da ödüllendirildi.

yazının başında da demiştim artık sadece başrol ve yardımcı oyuncuları ile konuşulan film tabusunu bu filmle yıkıldı diye bunun nedeni de Jennifer Ehle'dir.kendisinin rolü küçüktür.kral'ı tedavi etmeye çalışan lionel louge'un eşinin canlandırmıştır film de ama nedense beni çok etkilemiştir.


oyunculukları bir yana bırakırsak film ingiltere kralı 6.george'un(kraliçe elizabeth'in babası ) çocukluğunda yaşadığı sorunlar ile kekeme olması ve bu nedenle tahttan hep uzak kalmak istemesi ama sonunda tahtın kendisine kalması çerçevesinde gelişiyor.bu çerçeveyi ise kekemeliğini tedavi etme süreci ile dolduruyor.hiç arkadaşı olmamış bir kral'ın tedavisi sürecinde sadece kekemeliğini yenmesini değil,insanlarla arkadaş olabilemeyi öğrenme süreci bu filmin ana öğesi.KESİNLİKLE tavsiyemdir.

filmde canlandırılan kral 6.george'un gerçek sesinden savaş konuşması (film izledikten sonra bknz.)

filmlerden haberiniz olsun-yeni blog habercisi-

selam,

liseden beri birbirimizi asla bırakmadığımız caaaanım arkadaşım ferişim'in de artık bir blog'u var!!!
kendisinde bir film arşivi vardır ki sormayın,görmediği bilmediği film var mıdır  bilmem ama sanırım yoktur.
ayrıca süper bir futbol yorumcusudur,sıkı bir cimbomludur(lig'deki durumla ilgili şimdi dalga geçmim dimi feriş :) ).

eğer ilginizi çekerse buyrunuz sinelephant'a!

iki film birden:127 hours-the romantics

selam,
bu hafta sadece 2 film seyredebildim ikisinin de yorumu için geç kaldım:)ilki uzun süredir merak ettiğim 127 hours-127 saat idi.fim gerçek bir hikayeden alıntı.dağcı aron ralston'ın maceraseverliği ve de bazı ihmalkarlıkları ile kendi başına çorap örmesini anlatıyor.film oscar 5 dalda aday.başrol oyuncusu james franco en iyi aktör dalında oscar'a aday.film tamamen onun etrafında dönüyor zaten nerdeyse tüm film de onu izliyoruz gerçi doğal olan da bu.ancak oscarlık bir oyunculuk gördüğümü söyleyemem,tamam güzel canlandırma ama bilmem,belki de filmin aynı yerde dakikalarca devam etmesi james franco'nun oyunculuğunu görmemi engellemiştir kim bilir? :)
film gerçekten bir noktadan sonra çok fazla durağanlaşıyor.ben atlamadan seyrettim dersem yalan olur,bir de en dikkat çekici nokta filmin can alıcı noktasında yaptığı işlem ile sonrasında gösterilen görüntü arasında bir farklılık var son görüntü de eline daha yakın farkettiniz mi?tabii ki tam söyleyemiyeceğim izlemediyseniz ipucu vermek istemem :))

diğer film the romantics ise hayatımda izlediğim en sıkıcı filmlerden biriydi!!!bazen sanatsal film yapmak adına ne kadar saçmalıyor şu film endüstrisi. anna paquin'i ilk defa seyrettim,bazen merak da ediyordum oyunculuğunu Allah'ım görmez olaydım ya gerçekten çok iyi kötü oyuncu taklidi yapıyor ya da bu film de inanılmaz kötü.josh duhamel de böyle filmlerin adamı değil kesinlikle.ya da bu 3'lünün sinerjisi hiç tutmamış.ben sevmedim yani filmi arkadaş konu kötü,mekan kötü,çekimler kötü.seven biri varsa bana neden olduğunu anlatsın bende mi hata var anlayayım :)

sleek makeup-rose gold allık

evet gelgelelim şu son 3 ayda aldığım ve de en çoook beğendiğim ürüne.kendisini pixiwoo kardeşlerin videolarında görüp aşık oldum.kısa bir arayış sonrası iyi bir ebay satıcısına denk getirip hemen aldım.kendisini 15 tl ye aldım.8 gr olduğuna bakmayın pigmentleri çok iyi.azıııııııııııııcık sürseniz bile yetiyor.

ilk başta altın ışıltısı çok mu acaba dedim gördüğümde.ancak uygulayınca çok hoş bir pırıltısı olduğuna kanaat getirdim.milani'yi bilirsiniz nars orgasm benzeri olarak görülür,bu arkadaşa da öyle yorumlar yapılıyor.bende nars orgasm yok ancak sephora'da bi ara bakmıştım gerçekten benziyor ikisi de ancak milani'nin renk vermesi çok düşük.fırçayla bayağ bi üstünden geçmem gerekiyor.bu konuda sleek milaniyi ezer geçer bence rengi de daha hoş :D

eğer bu tonlarda(pembe-şeftali arası,altın yansımalı) allıkları seviyorsanız bu allığı kesinlikle alın derim ben kendisine aşığım şu aralar.bir yandan da bulamazmıyım bir daha diye korkup stok yapasım var.bu arada kolumdaki morluk değil bir önceki yazım bahsettiğim farlardan biri gözüküyor:)eğer ebay'deki satıcıyı merak ederseniz bana facebooktan yazabilirsiniz.

tamanala 88 far paleti

bu markada nerden çıktı diyeceksiniz başlığı okuduğunuzda.açıkçası bende bilmiyordum.ebay'den far paleti bakıyordum ya hepsi mattı farların ya da ışıltılı.ama ben her ikisinide istiyordum ama öyle yüzlerce renkte olsun istemiyordum.sonuçta 88 tane renk bile fazla bana,ama her iki aradığım etkiyi bu palette görünce bir de abuk subuk renkler olmayınca alayım dedim.bence iyi de ettim:)

palet aldıktan 46 gün sonra elime ulaştı çok iyi paketlenmişti.ama yine de iki far kırılmaktan kurtulamamıştı.kaldı 86 anlayacağınız :) ben youtube da ya da diğer bloglarda baktığımda bu paletleri çok pigmentli yok şöyle süper yok böyle süper diye övüyorlardı elime aldığımda hiç de öyle olmadıklarını gördüm.tamam koyu renkler süper ama açık mat renkleri bayağ bir kullanmak gerekiyor kendini belli etmesi için.23 tl gibi bir fiyata aldım paleti.farların büyüklüğü 5 kuruş kadar.yine de renk çeşitliliğini sevdim. bir önceki yazı da bahsettiğim gibi altında bir baz uygularsanız farlar daha belirgin oluyor.


tekrar alır mıyım hayır çünkü bu renkler beni uzuuuun süre idare eder bende bir şeyi uzuun süre kullanmayı sevmeyen biri olarak o sıralar yeni bir şey bulursam ona akarım:))bu arada fotoğraftaki renklerde üst tarafı bazlı uyguladım.

art deco far bazı

bayağdır ürün yorumu yapmıyorum nedennn diye soracak olursanız cep telefonu ile fotoğraflamak pek düzgün gelmiyor bir de en önemli neden param yok ey okuyucular aldıkça oluyor bu işler öyle  binlerce okuyucum da yok ki şirketler bedava göndersin ah ah çok dertliyim :)bu arada fotoğraflarım artık düzgün bir makineden:)

bu far bazını nişanımdan önce almıştım kuaföre makyaj yaptırmayı sevmiyorum çünkü hala 80'ler stili ile makyaj yapıyorlar.keşke düğünde gerçekten bu işten anlayan birine denk gelsem mac'te yapıyorlarmış ama uçuk rakamlar duyuyorum bir de mac'in yeri ile bulunduğum semt arası pek uygun değil bu iş için.neyse nerelere geldim tekrar.

aslında youtube videolarında bol bol kullanılan urban decay düşünmekte idim ancak ne internetten gelecek bazı bekleme fırsatım vardı ne de imkanım.

bende uzun arayışlar sonrası art deco'da buldum far bazını.gerçekten çok beğendim 20 tl ye douglas'tan aldım.bazdaki tek sorun erkek kolonyası gibi kokması genelde de bundan şikayet ediyorlar.diğer şikayet edilen şey ise içindeki ufak simler.ben mat farlarda kullandığımda o simlerin çok parladığını ya da mat etkisini çok bozduğunu söyleyemiyeceğim.

bu arada fotoğraftaki farlarda nihayet gelen tamanala far paletinden :)



bu fotoğrafta soldaki kısmı baz ile diğer kısmı ise bazsız uyguladım.gördüğünüz gibi aslında çok da pigmentli olmayan bir farı böylece daha pigmentli hale getirebiliyorsunuz hem de kalıcı kat,iz yapmadan kullabiliyorsunuz.


bu fotoğrafı da bugün en uçuk renkler ile deneyerek çektim,günışığında.normalde kat kat far sürmeniz gerekirken art deco baz ile çok uğraşmadan renkleri uygulayabiliyorsunuz.ben çok memnunum kendisinden.ambalajı küçük,marifeti büyük anlayacağınız.

the back-up plan-b planı

uzun zamandır bir filmde bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.öncesinde bir j lo filmi olarak ve imdb puanlamasında4.6 yı görerek temkinli başladığım filmden oldukça memnun kalmış bulunmaktayım.süper bir filmdi.hala hatırladıkça gülüyorum sahnelere:)
bir serendipity hayranı olarak başlangıcın tesadüflerle başlaması zaten beni benden alan ilk noktaydı.daha sonrasında herşeyin düz gitmesi gereken romantik komedilerin aksine filmin tanıtımlarında dediği gibi herşeyin tersten gitmesi süper düşünülmüş ve de uyarlanmış.gerçek hayatta karşılaşılır mı?sanmam.ama filmde görmek varken kaçırmak istemezsiniz hele de böyle komik tarzından.
mutlaka seyredin,notting hill tadında olmasa da kaçırmayın derim.

life as we know it-başımıza gelenler!

yine,yeni,yeniden bir romantik komedi film yorumları ile karşınızdayım sayın okuyucularım:)erkek olan bir kaç izleyenim var ve eminim kendileri yakında beni okumayı bırakacaklar "yeter be bıy bıy bıy romantik filmler,erkekleri aşağılamalar,kız sızlanmaları" diyip.umarım demezler.demezsiniz di mi?ne kadar faydalı aslında siz bilmiyorsunuz ne güzel size venüs'ten olan biz değişik cins kadınların dilini açıklıyorum ,öyle kukumav kuşu gibi bakıp kalmayın bizim mimiklerimiz,söylemlerimiz karşısında diye.bedava ders:P

neyse konuya geleyim.bugün uzuuuuun zamandır izlemeyi beklediğim ve nihayetinde izleyebildiğim "life as we know it-başımıza gelenler!"den bahsedeceğim sizlere.nerden bulaştı bu trt nidaları dilime bilmem:)

filmi çok beğendim,filmde zaten uzun zamandır hayranı olduğum hatunkişi Katherine Heigl ile birlikte Las Vegas dizi bölümlerini izlerken yakışıklılığı ile beni benden alan fergie ile evli olduğunu duyduğumda birden etkisi geçen ama yine de kendisine bakmaya doyulmaz insan josh duhamel başrolleri paylaşıyor.her ne kadar katherine'i insan üstü sadelik ve güzellikte bulsamda kusura bakmayın karşı cins işte daha çok övülüyor.

film birbirleri için ayarlanmış ancak ilk çıktıkları gün birbirlerinden nefret eden tamamen farklı iki insanın, hayatlarına bir şekilde giren bir bebek ile değişen duygularını anlatıyor.yavaş bir film değil,bence gayet iyi.

filmin kötü olduğunu düşünseniz bile iki güzel insanı izlemekte iyidir be gözünüz gönlünüz açılır :)

bence seyredilmeye değer.

love and the other drugs-aşk sarhoşu

selam,
dediğim gibi artık film izlenimlerimi anında yapıyorum:)daha sıcağı sıcağına filmin etkisinden çıkmaktayım.çok iyi bir romantik filmdi.klişeler yok muydu?tabii ki vardı.yine de çok beğendim.Anne Hathaway ve Jake Gyllenhaal inanılmaz birbirlerine uyum sağlamışlar.romantik komedi diyemeyeceğim bu filme çünkü gülümsediğiniz sahne en fazla bir iki.onları tabii ki paylaşmayacağım:)

filmde beni rahatsız eden tek şey bu kadar çıplaklığın olmasıydı tamam realist bakalım diyeceğim ama Anne Hathaway'in de herbişeyini görmeli miyim yahu :))dediğim gibi ben pek haz etmedim.
dikkat çekici nokta ise anne hathaway'in birden neden böyle uç noktaya kayması scarlett yapsa anlarımda bu kız hanım hanımcıktı sanırım artık o da bazı şeylerin burdan geçtiğini anladı:)
oyunculuğunu gerçekten  beğendim bu filmde bunu reddedemem.
bunun dışında konu güzel,akışı iyi sıkmıyor,mekanlar güzel.izlemenizi tavsiye ederim.hazır sevgililer günü de geliyor:P

sıla-oluruna bırak klip elbisesi

bugün arkadaşım burcucumcum face'e sıla'nın oluruna bırak şarkısının yeni klibini eklemiş,sıla'yı giderek daha beğeniyorum o da giderek daha daha daha iyi oluyor.şu sıralar dinlediğim en anlamlı,duygulu sözleri yazıyor ve söylüyor.ama benim takıldığım nokta klipteki elbisesi.şarkıya bayıldım ama elbisesine dahaaaaaaaaaa da bi bayıldım o ne güzel bir elbisedir.bu aralar dantelli herşeye takık olduğumu söylemiştim.2010'da beğendiklerim yazımda:)bu elbise kime ait bilmiyorum ama eline sağlık.sırt dekoltesi de çok güzel.ömrümde bi kez olsun böyle güzel bir elbise giyebilirim umarım,tabii giyecek yer de lazım :)
biz böyle elbise bulamayız sıla'da  yerlere yatmış,merdivenlere uzanmış elbiseyle oluyor mu ama :))






izlemek ve dinlemek isteyene :

Sıla "Oluruna Bırak"
Yükleyen musicplay. -

essence oje no more drama -lila rengi oje arayanlara

hediye gelen ojemden bahsetmiştim ama o gün acele ile iyi bir fotoğraf ekleyememiştim kısmet bugüne imiş arayanlara:


bayıldım bu ojeyeeee!!!
© the missing moments
Maira Gall