abarttın ama strawberrynet.com !-macadamia natural oil alışverişi

-iyi anlamda tabiiki:)bu siteyi kozmetikdir-saç bakımıdır-parfümdür bilmeyen yoktur sanırım malum hem fiyatları çok iyi  hem de gönderim ücreti olmadan istediğiniz ürünü gönderiyorlar.kimileri sahtedir,bayatdır dese de strawberrynet.com giderek kalitesini  arttırıyor ve de ürün yelpazesini de genişletiyor.neden abarttın dedin diye sorarsanız ise ben siparişimi 17'sinde vermiştim 18'inde gönderime verildi ve bugün elimdeydi.5 günde geldi yahu bu ne hız :)




geçenlerde şu anneleri Türk olup ama Türklük namına bir artıları olmayan youtube gurusu kardeşlerden elle'in saç videosunu seyrediyordum orda macadamia 'nın onarıcı maskesinden bahsediyordu ama benim ilgimi çekmesinin en büyük nedeni maskenin uzunnnnn zamandır merak ettiğim argan yağı içermesi.malum argan yağı fiyatları pek de küçümsenecek gibi değil.e gel gör ki güvenipte her markadan alınmıyor...hazır strawberrynet.com'da da saç ürünlerinde yüzde 10 indirim vardı değerlendireyim dedim.

argan yağı saça çok faydalı diyor herkes bir sürü video,paylaşım var hakkında hatta likit altın deniyor ...efsane midir bilmiyorum ama deneyip görücez macadamian versiyonu ile.bu maskede hem argan yağı hem de macadamya cevizi yağı var ismini de makadamya cevizinden alıyor zaten.bakalım deneyip görücez şimdiden iyidir-kötüdür demiyorum bir süre kullanayım hemen sizleride bilgilendiricem.
umarım aldığıma değer de diğer maskeler gibi banyoda bir köşede kalmaz...

hayatımı değiştirmeye odamdan başladım...

bu sene geçen senelerimin aynısı olmasın istiyorum,artık daha huzurlu daha mutlu olmak istiyorum.bu yıl öyle durağan geçti ki bir çok değişikliğe rağmen.niğde'ye gittim iş buldum diye o da koca bir sıfır çıktı ama güzel arkadaşlıklarım oldu.işe girdiğimde bana kazandırdığı arkadaşlarım nedeni ile ne kadar şükretsem azdır.

yine de çok boştu bu yıl benim için...artık mütevazi davranmak istemiyorum.mütevazilik bana bir artı getirmiyormuş gibi hissediyorum;nerde çığırtkanlar nerde yalancılar var hep oraya mutluluğun gidişini izledim bu sene...bunları izleyip bende onların yoluna girer miyim-hiç sanmıyorum-

ama gelgelelim artık değişikliğe ihtiyacım olduğunu da yadsımıyorum.işte bunu düşünerek ilk olarak kooperatif yüzünden mecburi katlandığım iğrenç pembe tonlu oda duvarımın rengini değiştirdim.yeşilin her tonunu sevmem,arkadaşlarım bazı yeşil tonlarından ne kadar hazetmediğimi bilirler:))ama bu rengi sevdim çünkü direkt yeşile bakmıyor.ben aslında bambu rengi istedim ancak odama çok güneş girmiyor  o nedenle açık bi renk almalıydım,kesinlikle mat istiyordum saten boyayı sevmiyorum hiç dekoratif gelmiyor.babacığım 2 günde bitirdi sağolsun işte sonucun bir kısmı,odamın da en güzel kısmı.maalesef odamın eşyaları da dekorasyon amaçlı alınmadığından bu kadarcık kısım yeterlidir diyorum :)



çok içime sindi çook yakında evlenir gidersem de annem de çok memnun kalıcak eminim çünkü odamı oturma odası olarak ilan etti bile hatun :)rengi beğenenler için kullandığım boya marshall buzul yeşili(mat).

hazır yeşillerden gitmişken malum işsizim annemle çay saatimizde derya'lı günler'e bakıyorduk taze ceviz gösteriyordu ki beni şaşırtan bir konuşmaya başladı;stüdyosunda ki çalışan genç arkadaşları taze cevizin ne olduğunu sormuşlar kendisine şaşırdım kaldım...
tamam artık şehirlerde koşturmaca içinde yaşayıp gidiyoruz ama gerçekten bu kadar mı doğadan uzaklaştı herkes...
yazık gerçekten,neyse ki ben çeşitli şehirler de büyüsemde ailem beni hiç doğa'dan ayırmadı şükürler olsun,Niğde bu konuda benim en büyük okulumdu herhalde.rahmetli dedem'in bahçesi,rahmetli anneannemin güzel çiçekleri bahçesindeki tek erik ağacı...ama en önemlisi bahçeli'de ki komşu bahçelerin sınırları dışına taşan cevizağaçları.ellerimiz tupturuncu olana dek yerdik,genelde tuğbiş açar ben yerdim :)bu sene kendim açtım yedim tek yiyince çok tatlı olmasa da büyük bir zevk aldım :)
işte görmeyenlere taze ceviz (içi yenmiş olarak )ve de elde ki tetir turunculuğu :)

Going the distance-"seni uzaktan sevmek" aşkların en güzeli :)

selam,

uzzzuuuuuun bi aradan sonra tekrar yazmaya başladım gerçi nedense erteleyip durdum.bugün yazarım ne yazsam ki yarın olsun bakarız derken kısmet bugüneymiş.başlıktan da anlayacağınız gibi dün sinemaya gittim.beyazerde.com 'da baktım baktım hangi filme gitsem diye gitmek istediğim bütün filmler ben niğde'deyken kaçmıştı ben de drew barrymore ile justin long'un başrollerini paylaştığı going the distance 'a gittim.süper kesinlikle gidin diyebileceğim bir film değil ama eğlenceli.özellikle geçtiği mekanlara bakınca ah şimdi oralarda olsam demedim desem yalan olur...özellikle de ablası rolündeki christina applegate 'in oturduğu ev çok güzeldi.

gelelim konusuna tabiiki her romantik komedide olduğu gibi bir aşk özürlü adam ve de aşktan dili yanmış bir kızımız var.ilk sahne de leighton meester çıkıyor karşımıza eminim nerdeyse bütün çiftlerin hayatında bir kere yaşadıkları bir olayla giriş yapıyorlar filme.kız erkek arkadaşına doğumgünü için hediye istemem diyor içindeki sesi akıllı olan bütün erkeklerin anlayacağı cinsten,ama odunumsu erkek arkadaşta bu sinyali pas geçip hediye almıyor sonu da hüsran tabii.

böylece filmimizin asıl kahramanları tanışıyorlar.ilk başta sadece 6 hafta birlikte olup ayrılacaklarını düşünürken tabii ki aşık oluyorlar.senaryolar hep aynı biliyorum ama önemli olan da insanın çevresinde göremediği bazı özel şeyleri filmlerde yakalabilmesi... beni hep romantik komedilere çeken de hep bu olmuştur.sonuçta hangimizin etrafında böyle tutkulu aşkla birbirini seven çiftler var ki...varsa da aşkları ne kadar sürüyor...

sonuçta sinema bu hepsi birer hayal öğesi-gerçek aşk gibi-değil mi?

son olarak da  şunu ekleyeyim Justin Long'un oyunculuğunu hiç beğenmedim çok sıradan geldi,sanki amatör bir oyuncu gibiydi,bakışları çok donuk...nerden hatırlıyorum bu çocuğu diye kendimi zorlamam kadar da var yani...

gelgelelim hayatımda ki değişikliklere,niğde'deydim biliyorsunuz işi bıraktım ve izmir'e döndüm.tekrar işsizim ama içim çok rahat.garanti emeklilikteydim büyük hayallerle gittim işe ama umduğum gibi olmadı hiçbir şey... bir de son ay yerime birini bulsunlar die bekledim,yönetmenimin maaşını alacaksın sözlerine kanıp herşeyi düzgünce yaptım ve son gün şaka gibi bir tutar gmrdüm hesabıma yatan eğitim kesintisiymiş!sanki ben zevkten kaldım istanbul'da.hiçbirine bu konuda hakkım helal değil bunu bilir bunu söylerim.

neyse izmir'e geldiğimde deniz deniz diye çıldırdım tabii,yakın arkadaşlarımdan biri milas'lı hemen konuştuk ve de buluştuk.ilk gün ören'de kaldım denizini çok beğendim ama insan az hareket istiyor.orası da sezon bittiği için hayalet kasaba gibiydi:)

sonra ortakent'e gittik,oranın da denizi güzeldi ama ben nedense ören'in kini daha çok beğendim.bir akşam'da bodrum'a gittik helva'ya.kurtlarımı da döktüm kendime geldim:)bu haftaiçi de çeşmeye gidicem,şunu anladım ki denizsiz yaşam benim için çok boş.bundan sonra denizsiz şehirler nasip olmaz umarım bana ....
© the missing moments
Maira Gall