Going the distance-"seni uzaktan sevmek" aşkların en güzeli :)

selam,

uzzzuuuuuun bi aradan sonra tekrar yazmaya başladım gerçi nedense erteleyip durdum.bugün yazarım ne yazsam ki yarın olsun bakarız derken kısmet bugüneymiş.başlıktan da anlayacağınız gibi dün sinemaya gittim.beyazerde.com 'da baktım baktım hangi filme gitsem diye gitmek istediğim bütün filmler ben niğde'deyken kaçmıştı ben de drew barrymore ile justin long'un başrollerini paylaştığı going the distance 'a gittim.süper kesinlikle gidin diyebileceğim bir film değil ama eğlenceli.özellikle geçtiği mekanlara bakınca ah şimdi oralarda olsam demedim desem yalan olur...özellikle de ablası rolündeki christina applegate 'in oturduğu ev çok güzeldi.

gelelim konusuna tabiiki her romantik komedide olduğu gibi bir aşk özürlü adam ve de aşktan dili yanmış bir kızımız var.ilk sahne de leighton meester çıkıyor karşımıza eminim nerdeyse bütün çiftlerin hayatında bir kere yaşadıkları bir olayla giriş yapıyorlar filme.kız erkek arkadaşına doğumgünü için hediye istemem diyor içindeki sesi akıllı olan bütün erkeklerin anlayacağı cinsten,ama odunumsu erkek arkadaşta bu sinyali pas geçip hediye almıyor sonu da hüsran tabii.

böylece filmimizin asıl kahramanları tanışıyorlar.ilk başta sadece 6 hafta birlikte olup ayrılacaklarını düşünürken tabii ki aşık oluyorlar.senaryolar hep aynı biliyorum ama önemli olan da insanın çevresinde göremediği bazı özel şeyleri filmlerde yakalabilmesi... beni hep romantik komedilere çeken de hep bu olmuştur.sonuçta hangimizin etrafında böyle tutkulu aşkla birbirini seven çiftler var ki...varsa da aşkları ne kadar sürüyor...

sonuçta sinema bu hepsi birer hayal öğesi-gerçek aşk gibi-değil mi?

son olarak da  şunu ekleyeyim Justin Long'un oyunculuğunu hiç beğenmedim çok sıradan geldi,sanki amatör bir oyuncu gibiydi,bakışları çok donuk...nerden hatırlıyorum bu çocuğu diye kendimi zorlamam kadar da var yani...

gelgelelim hayatımda ki değişikliklere,niğde'deydim biliyorsunuz işi bıraktım ve izmir'e döndüm.tekrar işsizim ama içim çok rahat.garanti emeklilikteydim büyük hayallerle gittim işe ama umduğum gibi olmadı hiçbir şey... bir de son ay yerime birini bulsunlar die bekledim,yönetmenimin maaşını alacaksın sözlerine kanıp herşeyi düzgünce yaptım ve son gün şaka gibi bir tutar gmrdüm hesabıma yatan eğitim kesintisiymiş!sanki ben zevkten kaldım istanbul'da.hiçbirine bu konuda hakkım helal değil bunu bilir bunu söylerim.

neyse izmir'e geldiğimde deniz deniz diye çıldırdım tabii,yakın arkadaşlarımdan biri milas'lı hemen konuştuk ve de buluştuk.ilk gün ören'de kaldım denizini çok beğendim ama insan az hareket istiyor.orası da sezon bittiği için hayalet kasaba gibiydi:)

sonra ortakent'e gittik,oranın da denizi güzeldi ama ben nedense ören'in kini daha çok beğendim.bir akşam'da bodrum'a gittik helva'ya.kurtlarımı da döktüm kendime geldim:)bu haftaiçi de çeşmeye gidicem,şunu anladım ki denizsiz yaşam benim için çok boş.bundan sonra denizsiz şehirler nasip olmaz umarım bana ....

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© the missing moments
Maira Gall